MANTAR ENFEKSİYONU

Zeliha Seheryildizi 07 Aralık, 13:11
Mantar enfeksiyonu cilt hastalıkları içinde çok büyük bir hasta grubunu oluşturmaktadır. Mantar hastalığı genellikle kıl, deri ve tırnak gibi keratinize dokulara yerleşen kaşıntı , kızarıklık, sulanma ve pullanma şeklinde kendini gösteren bir mikrobik enfeksiyondur. Özellikle yaz aylarında artar. Tedavi edilmediği durumlarda mantar üzerine başka enfeksiyonlar eklenebilir. Lenf bezlerine yayılarak lenfanjit denen lenf bezi iltihabı yapabilir. Selüloit ve erizipel gibi cilt ve cilt altı yumuşak doku enfeksiyonuna sebep olabilir. İlerlediği takdirde fil ayağı denen hastalık görülebilir.

Mantar enfeksiyonu, cilt hastalıkları içinde çok büyük bir hasta grubunu oluşturmaktadır. Mantar hastalığı genellikle kıl, deri ve tırnak gibi keratinize dokulara yerleşen kaşıntı , kızarıklık, sulanma ve pullanma şeklinde kendini gösteren bir mikrobik enfeksiyondur. Özellikle yaz aylarında artar.

Belirtileri

Mantar hastalığı el ve ayakta kaşıntı, kızarıklık, sulantı, sertleşme, kalınlaşma ve bazen kepeklenme şeklinde kendini gösterir.

Mantar türleri

Tırnak mantarları (onikomikoziz), genellikle tırnaklarda, kalınlaşma, renk değişimi, sertleşme ve kırılmalar şeklinde olur ve tırnağın şekli bozulur. Eğer zamanında tedavi edilmezse tırnak yatağını da bozup kalıcı şekil bozukluğuda yapabilir.

Kasık mantarı (t. inguinalis), ise genellikle uyluk ön, üst ve iç yüzeyinde görülüp kaşıntı, kızarıklık ve su toplama gibi belirtileri vardır.

Genital bölge mantarları, beyazımsı kremimsi akıntı, kaşıntı ve kızarıklık ile kendini gösterir. Islaklık, maserasyon, gebelik, şeker hastalığı ve antibiyotik kullanımı hastalığın sebebi olabilir veya mevcut hastalığı arttırabilir.

Baş saçlı deride ise, özellikle puberte öncesi çocuklarda görülür. Genellikle kırık saçlar içeren kepekli alanlar, kıl diplerinde mantar birikimi, iltihaplanma biçiminde görülür. Zamanında tedavi edilmezse kellik ile sonuçlanabilir.

Vücut mantarları (tinea verzikolor), genellikle göğüs, sırt, boyun ve kolları kapsar. Yüzeyi ince kepekle kaplı, açık kahve rengi ve bazen beyaz yama tarzında lezyonlar görülür kolaylaştırıcı nedenler arasında yağlı deri aşırı terleme ve ıslak kalma sayılabilir.

Mantar enfeksiyonu, bahsettiğimiz şekillerin haricinde bir de bebeklerde dil üzerinde beyaz veya kırmızı plak şeklinde görülür.

Kimlerde görülür

Mantar hastalığı;

# Aşırı terleyen insanlarda, ayakların duş, yüzme ve abdest sonrası nemli kalması

# Aşırı el yıkama, çamaşır ve bulaşık gibi nedenlerle ellerin sürekli ıslak kalması

# Ortak terlik, ayakkabı ve çorap kullanımı

# AIDS başta olmak üzere bazı enfeksiyon hastalıklarında

# Topikal ve sistemik bazı ilaçların uzun süre kullanımında

# Ergenlik öncesi çocuklarda sıklıkla saçlı deride

# Gebelikte, diabetlilerde ve kanser hastalarının ileri döneminde, vücut direnci kırılmış hastalarda görülür.

Tedavisi

Direk mantar bölgesi üzerine sürülen kremler, losyonlar, spreyler veya ağızdan alınan mantar ilaçları ile tedavi edilir. Tırnaklarda ise tırnak yatağı tamamen bozulmuşsa, tırnak çekimi yapılır.

Tedavi geciktiğinde hastanın karşılaşacağı sorunlar

Mantar üzerine başka enfeksiyonlar eklenebilir. Lenf bezlerine yayılarak lenfanjit denen lenf bezi iltihabı yapar. Selüloit ve erizipel gibi cilt ve cilt altı yumuşak doku enfeksiyonuna sebep olur. İlerlediği takdirde fil ayağı denen hastalığı görülebilir.

DR.ZELİHA SEHERYILDIZI
TÜM GECEYOLCULARINA SAĞLIK VE MUTLULUK DİLEKLERİMLE….

SAĞLIK içinde yayınlandı | Yorum bırakın

DEVLET TEORİSİ

 DEVLET TEORİSİ
Nasıl yönetmeli sorusuna cevap arayan onlarca Şahnâme ve Siyasetnâme… Yönetim bilimi, devlet teorisi denilince üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde bu eserler maalesef görmezden gelinmiştir veya zihinleri işgal eden Batı merkezli bakış açısının sonucu olarak gereken ilgiyi görmemiştir. Özellikle, tüm dünya edebiyatı göz önüne alındığında, geçen yüzlerce yıla rağmen hâlâ bir başyapıt olma özelliğini koruyan Firdevsî’nin Şahnâme’si ile ilgili Sayın Prof. Dr. Nimet Yıldırım ve Dr. Doğu Perinçek’in incelemelerini okuduğunuzda bu eleştirilerimizi daha iyi anlayacaksınız.

Bu sayımızda neleri mi bulacaksınız: Şahnameler’in kaynaklarını, özgünlüklerini, efsaneler ile örülmüş evren ve insanlık tarihini ve kapitalizm öncesinin devlet teorisini; “… Zenginliğin birikmesi için, yağmanın yasaklanması gerekir. Sömürü, vergi yoluyla olacaktır. Ticaretin barış içinde yapılması, zenginliklerin değişilmesi, para ekonomisinin gelişmesi, imparatorluk olmanın şartıdır ve işlevidir. Her imparatorluk, barışı sağlama misyonuyla örgütlenir. Şahnâme’nin en önemli teması barış ve huzurun sağlanmasıdır. Hükümdarlar, sağladıkları barışın kapladığı iklimi ve güvenilirliği kadar büyüktür. Şahnâme, yeryüzü hükümdarlığının dayandığı şiddet ile adalet ve barışla sağladığı toplumsal rıza arasındaki diyalektiği bütün zarafetiyle anlatır… Feodal devlet teorisinde barış, çarşı ve pazarın barışının ötesinde, ülkede ve hatta cihanda barıştır. Firdevsî’nin yeryüzü hükümdarlığı sırlarında en önemli kavramlardan biri, yeryüzü barışıdır. Yani kavimleri barış içinde bir arada tutmak…” Ayrıca yönetme sanatının, devlet teorisinin işlendiği siyasetnameleri, Çin ve Japon strateji klasiklerini… Dergide ayrıca Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu’nun siyasetnameler ile ilgili yaptığı ayrıntılı bir çalışması, Haluk Hepkon ve Salih Yavuz’un birer makalesi yer alıyor.

Dosya Yazarları

Prof.Dr.Nimet YILDIRIM

Dr.Doğu Perinçek

Yrd.Doç.Dr.H.Hüseyin ADALIOĞLU

Salih YAVUZ

Haluk HEPKON
Ayrıca:
Doç.Dr.Erdal TOPRAKÇI, Arş.Grv.İclal DAĞDEVİREN, Arş.Grv.Gülçin OFLAZ, Bil.Uzm.Ersin TÜRE : Eğitim Fakültelerinde Bilim Anlayışı Araştırması

Feyziye ÖZBERK: İz Bıranlar / Uluğ NUTKU: Bir Omzunda Felsefenin Güncelliği , Diğerinde Genelliği

TARİH içinde yayınlandı | Yorum bırakın

NEDEN TERK EDİLİYORUZ?

                                  

Neden terk ediliyoruz? Neden ayrılık? Bugüne kadar ayrılığı, yalnızlığı ve terk edilmeyi hiç düşünmemiştim. Umrumda mıydı sanki dünya? Huzurumu kaçırabilecek, beni mutsuz edebilecek ne olabilirdi ki? Hayat… Biliyoruz ki hayat bazen acı sürprizleriyle kapımıza dayanabiliyor. Ansızın geliyor, umutsuzluğu peşine takarak…

Düşünüyorum… Ayrılık insanlar için çözüm mü? Hayır, değil. Bir mutluluğu sonlandırmak, uğruna her şeyini feda etmeyi göze aldırdığı eşi benzeri olmayan sevgini, aşkını bitirmek ne kadar doğru? O, olmadan yaşamayam diyenler, neden bir gün gelipte “yapamıyorum, olmuyor” demeyi tercih ediyor? Bunun adı “kaçmak, vazgeçmek” değil mi?

Sözler… Verilen sözler neden unutulur? Bir insanın tutamayacağı sözleri vermesi ne kadar doğrudur? Peki, ya yalan söylemek? Yalan söylemek neden bu kadar basit?

Gördüğümüz üzere düşünen bir varlık olan insan, sık sık kendisine bu soruları yöneltebiliyor. Bende bu sorulara mantıklı çözümler üretmeye çalışacağım. Tabii elimden geldiğince…

Aşk, insanı hiç beklenmedik bir anda yakalayıverir. Siz farkına varmazsınız, belki de kabullenemezsiniz ama aşık olmanız gerektiğinde aşkın büyüsüne çoktan kapılırsınız. Aşk nedir? Aşk, soyut bir kavramdır. Gözle görülmez, elle tutulmaz… Ancak, aşk insanın yaşayabileceği, yaşamak zorunda olduğu bir şeydir. Maalesef, bundan kaçış yoktur…

Aşık olmuşsunuzdur, aşık olduğunuz insanı kendinize aşık ettiğiniz zaman “dünyalar sizindir” artık. Gözleriniz hiç bir şeyi görmez, kulaklarınız eskilerin deyimiyle “havadadır”. Yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur, aşkın büyüsüne kapılıp, savrulup gitmek zorundasınızdır… Aşk bir rüyadır… Bir gün bu rüyadan uyanmak zorunda kalırsınız. Sevdiğiniz, aşık olduğunuz insan sizden soğumuştur, sıkılmıştır ya da artık sizi istemiyordur. Belki de size hiç aşık olmamıştır… Başlarda bunu kabullenmek zor gelir. İnanmak istemezsiniz, ama yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Aşk, yine oyununu oynamıştır…

Bir “ayrılık” mesaj gelir cep telefonunuza. Standarttır bu mesaj. “Seni gerçekten sevmiştim, belki de hala seviyorum ama bitmesi gerekiyor. Benim için yaptığın her şey için çok teşekkür ederim. Kendine iyi bak…” yazar ayrılık mesajında. Üzülürsünüz, yıkılırsınız belki de kendinizi kötü alışkanlıklara vermek istersiniz. Hayat sizin artık boştur, sevdiğiniz insan aşkından vazgeçmiştir. Bundan sonra Dünya dönse “bana ne” dersiniz.

Beklersiniz… Bir gün geri döneceğini bekleyerek geçer günleriniz. Boşuna beklersiniz, aslında dönmeyeceğini sizde çok iyi bilirsiniz. Kahredersiniz, lanet edersiniz size “acı” çektiren bu hayata. Neden terk edildim, neden ayrıldık dersiniz kendi kendinize… Bu soruyu yüzlerce kez sorarsınız kendinize. Ancak, bunun bir yanıtının olmadığını sizde çok iyi bilirsiniz.

Ağlarsınız… Belki hiç durmadan saatlerce, günlerce ağlarsınız. “Biz neden ayrıldık?” dersiniz. Yine bu soruya verecek bir yanıtınız yoktur. Çünkü, bu sorunun bir yanıtı yoktur.

İlişkiler sağlam temeller üzerinde kurulmadığı zaman ayrılıklar kaçınılmaz olur. Düşünün, bir kıza 5 kez ”çıkma teklifi” ediyorsunuz. O da sizi kırmamak için teklifinizi kabul ediyor. Zamanla size alışıyor, sizin yanınızda mutlu oluyor ama sizi sevmediğini o da biliyor.

Terk edilme ve ayrılık bahsettiğim durumlar sonucunda oluşur. Yoksa, aşık olan bir insan sevdiğinden, sevgisinden vazgeçer mi? Bence vazgeçmez, vazgeçmemelidir… Karşınızdaki insan bir gün düşünür, aslında sizi sevmediğini, sizi kırmamak için teklifinizi kabul ettiğini hatırlar. Bu, ayrılık vaktinin geldiğinin anlamıdır. Sözlerine ayrılıkla başlar, yalanlarla bitirir…Aslında aşkta koca bir yalan değil midir? 

aytugakdoganodullu1.files.wordpress.com/2008/…

YAŞAM içinde yayınlandı | Yorum bırakın

PARA KORKU VATAN

Rifat Serdaroglu rifatserdaro@gmail.com
 15 Kasım 2010 06:02

*PARA—KORKU–VATAN*

Ülkemizin, vatanın para karşılığı değişilebilecek bir kara parçası
olmadığını henüz idrak edemeyen bir anlayışın yönetiminde, korku ve para ile
tuzağa düşürülmesini acıyla seyrediyoruz.
Bizim hissettiklerimizi, kafasının arkasında *“İslam Cumhuriyeti”* özentisi
olanlar, “*demokrasiyi amaç* *değil, araç olarak*” görenler, bağımsız
yargıdan, özgür basından son derece rahatsız olanlar ve yargıyı
*“Pranga”,*basını “
*her şeye* *maydanoz”* olmakla suçlayanlar ve her değere para ölçüsüyle
bakanlar asla hissedemezler. Çünkü onların gizli inanışlarına göre Türkiye
Cumhuriyeti, bir *“Dar-Ül Harp*” tir. (İslami anlayışın, siyasi otoritenin
dışında kalmış olup, yönetim tarzı ve yürürlükteki hukuku, İslamî olmayan
ülkeler).  Yine onların inanışına göre böyle bir ülkeyi soymak, soydurmak
caizdir(günah değildir-dinen ruhsat verilmiştir).

*AKP Hükümetinin 9 yıldır ısrarla uyguladığı ekonomik politikalar sonunda
geldiğimiz bazı noktaları beraberce irdeleyelim;*

*Son iki hafta içinde, Petrol Ofisinden sonra Garanti Bankası da yabancıya
satıldı. Türkiye’nin tasarruf eksiği olduğu için( halk dilinde, parası
olmadığı için) her biri pırlanta gibi değerli kuruluşlarımızı yabancılar
alıyor. Gelen yabancı sermayenin ekonomimize, özellikle üretim ve istihdama
hiç katkısı olmuyor. Türkiye’ye gelen yabancı sermaye zaten mevcut olan bir
tesisimizi satın alıyor, ülkeye esas katkısı olacak sıfırdan yatırıma itibar
etmiyor.
Hükümetin, sebebini anlayamadığımız bir acelecilikle, adeta yangından mal
kaçırır gibi yaptığı özelleştirmelerin sonucu işletmelerimizin çoğu, 3-4
yıllık gelirleri karşılığı üç otuz paraya gittiler. AKP tipi
özelleştirme, *rekabeti
ve* *verimliliği arttıracağına* ülke ekonomisine çok zarar verdi.
Kâr transferi olarak gerçekleşen özelleştirmeler sebebiyle bütçeye girmeyip
yurt dışına giden para, vatandaşlara daha fazla vergi yükü, daha fazla zam
ve  daha az hizmet olarak yansımaya başladı.

*İşsizlik *2002 yılında % 6,5* idi. 9 yıllık AKP iktidarının sonunda *
%12-13’lere* yükseldi. Başbakan’ın işsizlik oranlarında ikide bir ABD’yi
örnek vermesi kara mizahın en son örneğidir. Karşılıksız çek ve protesto
olan senetlerin miktarındaki artışlar, cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûm
sayısındaki artışlar, işsizliğe yol açan ekonomi politikalarının eseridir.

*İMKB endeksi 55 binden, krizde 26 bine kadar düşmüştü. Şimdi 70 bine çıktı.
İMKB’de şirketlerin hisse senetleri satılıyor. Hisse senedi, şirketlerin
değerini gösterir. Hisse senetlerinin borsadaki değerleri* %250 *arttığına
göre, ya şirketlerin kârları bu oranda arttı ya da yapılan yeni yatırımlarla
işletme değerleri bu kadar arttı! Bunların hangisi oldu acaba?
Bunların hiçbiri olmadı. İMKB balon yaptı. AKP Hükümeti finans sektörüne ve
spekülasyon lobisine teslim oldu. 9 yıllık AKP iktidarının teşvik ettiği *sıcak
para ve düşük kurdan* dolayı bugüne kadar ortaya *180 Milyar Dolar cari *açık
meydana geldi. Buna rağmen “*TL aşırı değerli”* diyenlere Başbakan Erdoğan
gurur duyduğunu söyleyebiliyor!…

*AKP’nin son oyunu ise şudur;  Yapay olarak kamuoyunun gündemini ve
dikkatini *“türban*” konusuna çeken AKP bu arada sessiz sedasız, resmi
gazetede İstanbul boğazındaki köprülerin satışını da ilan ediverdi.  Köprülerle
birlikte, 2 bin kilometre uzunluğundaki otoyolların da satışı gündeme
gelecek. Bu satışlardan elde edilecek paralar ise Haziran 2011 seçimlerinde
kullanılacak. Sonra mı? Köprü ve otoyol zamları rutin hale gelecek yani olan
yine vatandaşa olacak.

Tüm bu gerçekler ortada dururken ve ülke ekonomisi göz göre göre bir
felakete sürüklenirken, iş dünyasının, üniversitelerin, sendikaların
sessizliğini nasıl yorumlamak gerekir?
Ülkeyi önümüzdeki günlerde çok sıkıntıya sokacak *“Açılım”* adı
altındaki *“Demokratik
Özerklik ve Bölünme*” senaryoları karşısında “*Milli Duruş”* beklediğimiz
kişi ve kurumların konuşmaktan korktuğu bu ortamda, aynı kişilerden ekonomik
konularda ses beklemek biraz hayalcilik olacak galiba.
Zaten, Kürt sorununun “*demokrasi eksikliğinden*” olduğunu söyleyen bir
Tüsiad Başkanı, Başbakan’ın korkusundan, rüyasında bile Murat Yalçıntaş’ı
gören ve işini dahi unutan bir TOBB Başkanı, AKP’nin işçi kolları başkanı
gibi davranan Türk-İş Başkanı ve YÖK Başkanına teslim olan Cumhuriyetin
Üniversitelerinin aydın bilim insanları,  bu saatten sonra konuşsalar ne
olur, konuşmasalar ne olur?

Merak ettiğim,  Büyük Atatürk’ün Kurtuluş mücadelesini ve Türkiye’nin
yeniden yapılanma mücadelesini verdiği arkadaşlarının torunları,
torunlarının çocukları neredeler? Hepsi birden nereye kayboldular
dersiniz?…

Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar  sağlık, huzur, mutluluk
temenni ederim.

Sağlık ve başarı dileklerimle.   15.Kasım. 2010

RİFAT SERDAROĞLU

rifatserdaro@gmail.com
0 532 211 00 11

MAKALE içinde yayınlandı | Yorum bırakın

TÜM ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN

  • Tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü kutlu olsun‏

  •   arzu kok (kok.arzu@gmail.com) acikalan@googlegroups.com
       
       

    HAKİKAT YOLCULARI; ÖĞRETMENLER

     Güleç bir yüz tanıdım bir zamanlar,

    Bilmem hangi tarihti…

     Alnı kırışıklarla kucaklaşmayan,

    Saçları kapkara, parlak,

    Gözleri aydın aydın bakan,

    Ruhu, kalbi katıksız, pak olan.

    Bir ağacın haşmeti vardı onda,

    Minik kuşlar barındırıyordu koynunda.

    Ve bir bahçıvan kadar dikkatliydi,

    Rengarenk çiçeklerine bakarken.

    Solmasınlar, kurumasınlar, taze taze açıp,

    Misler gibi koksunlar diye

    Canından çok onları kaçırırdı,

    Soğuktan ve sıcaktan…

    Tek amacı vardı;

    Küçücük ışıkları güneş yapmak…

     Ve

    Bir gün yine geldi bize.

    Kimimiz birer ağaç,

    Kimimizse birer fidandık hala.

    Bembeyazdı kapkara saçları,

    Titrek titrekti konuşmaları,

    Kırış kırıştı alnı.

    Ama yüreği, sevgiyle yoğrulmuş yüreği,

    Hala sımsıcak ve hiç eksilmeyen,

    Taptaze duygularla doluydu.

    Belli unutmamıştı bizi.

    Hem insan nasıl unutabilirdi ki,

    Vücudunun parçalarını?

    Zaman etine etki etmişti sadece,

    Güleç yüzünü, aydın aydın bakan gözlerini

    Ve ellerini değiştirememişti.

     İşte o benim,

    Babamdan da öte ÖĞRETMENİMDİ.

    Vücudumun bütünleyicisiydi,

    Ana kaynağıydı halkalarımın.

    Yaşamıma yön verendi.

     Biz de seni unutmadık hakikat yolcusu,

    Her zaman bizimleydin, yokluğunda bile

    Ve her zaman da öyle olacaksın…

     Seni çok seviyoruz……

     ARZU KÖK

    kok.arzu@gmail.com

    ŞİİR içinde yayınlandı | Yorum bırakın

    24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

    ÖĞRETMENLERİMİZ…

      24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanır her yıl. Bugünün ülkemizde kutlanıyor olması aslında öğretmene, eğitime verilen değerin göstergesidir. Fakat durum hiç de böyle değildir. Çünkü ülkemizde bu gün özellikle eğitim sistemimizin içine girdiği durum ve öğretmenlerimizin yaşadığı zorluklar nedeniyle göstermelik kutlanmaktadır.

     Öğretmen nedir diye sorarsak alacağımız yanıt; “Toplumunun aydın bir üyesi, dünya topluluğunun uyanık bir üyesi ve mesleğinin yeterli bir üyesi” olacaktır. Daha sonra ise her koşulda tarafsız olması ve kendisini her zaman yenilemesi gerektiği söylenir. Ne kadar güzel özellikler. Ve bu özellikler öğretmeni toplumun bir bireyi olarak kabul eder ve bu toplumda onu saygın bir yere koyar. Ancak az önce söylediğimiz gibi sonuçta öğretmen bu toplumun bir bireyidir ve onun da sorunları vardır. Peki nedir bu sorunlar?

     Eğitim-Sen bu sorunları ve çözüm yollarını şöyle sıralıyor:

      -Mesleki Sorunlar ve İstemler:

    *Öğretmenlik, sık sık değişen eğitim politikalarının, siyasal iktidarın tasarruflarının mağduru olmuş; mesleki standart düşmüş, öğretmen yetiştirme niteliksiz hale gelmiştir.
    *Sınıf öğretmenliği başta olmak üzere tüm branşlarda varolan açığın giderilmesi için önlem alınmalıdır. ( Açık miktarı son hükümet açıklamalarına göre 140 bindir.)
    *Sınıf öğretmenliği özel bir alandır. Sınıf öğretmeni olarak yetişmeyenler bu alanda görevlendirilmemelidir.
    *Öğretmenler kimi olumsuzluklar ve sorunlar nedeniyle emekli olmak istemektedir. Bunu önlemek için özendirici ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır.
    *Atamalarda siyasal tercihlerin ön planda tutulması önlenmelidir.
    *İl içi tayinlerde “puan ve sıra sistemine” uyulmamakta, ‘torpili`olanlara öncelik tanınmaktadır. Bunun önüne geçilmelidir.
    *Hizmet içi sertifika eğitimi ile ek branş sistemine geçilerek atama yapılmalı ve istihdam yaratılmalıdır.
    *Öğretmenler yeni teknolojik gelişmeler konusunda bilgilendirilmelidir. Okullar araç-gereç yönünden zenginleştirilmeli, uygulamalı ve bilimsel eğitim olanakları yaratılmalıdır.
    *Sınıf mevcutları 30 kişiyi aşmamalıdır.
    *Öğretmenlerin bulundukları yerde askerlik hizmetini yapma uygulamasına tekrar başlanmalıdır.

    -Ekonomik Sorunlar ve İstemler

    *Eğitime 2001 yılında bütçeden ayrılan pay %8.3`tür. Bu pay en azından iki katına çıkarılmalıdır.
    *Çalışanların ücretleri her ay ilan edilen 4 kişilik ailenin geçim standardı düzeyine çıkarılmalıdır. Ek iş yapma ayıbına son verilmelidir.
    *Zorunlu tasarruflar nemaları ile birlikte derhal geri ödenmelidir. Yıpranma(özel hizmet) tazminatı ödenmelidir.
    *Ders ücretleri günlük harcamalar göz önüne alınarak yükseltilmelidir. Bütün öğretmenlere ders hazırlık ücreti olarak haftada 5 saat üzerinden ders ücreti ödenmelidir.
    *Eğitime hazırlık ödeneği arttırılmalı ve tüm eğitim çalışanlarını kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmalıdır.
    *Süper liselerde görev yapan yabancı dil öğretmenleri Anadolu Liselerinde görev yapan Yabancı dil öğretmenleriyle aynı statüde değerlendirilmelidir.
    *Bir sınıfta 30`un üzerinde öğrenci okutan öğretmenlere ve birleştirilmiş sınıf okutan öğretmenlere, en azından ikinci bir sınıfı okutuyormuş gibi ücret ödenmelidir.
    *Eğitim çalışanlarının büyük bir bölümü kirada oturmaktadır. Eğitim emekçilerine verilen kira yardımı günün koşullarına uygun bir düzeye çıkarılmalıdır.

    -Özlük-Sosyal Sorunlar ve İstemler

    *Her 5 yılda bir yıl fiili hizmet tazminatı verilmelidir.
    *Doğum öncesi izinleri 4 ay ücretli, doğum sonrası izni ise 1 yıl ücretli olmalıdır. Doğum sonrası izinden isteğe göre baba da dönüşümlü olarak yararlanmalıdır.
    *Çocuk yardımı günün koşullarına göre düzenlenmeli, yardımı kimin alacağı bireylere bırakılmalıdır.
    *Eğitimcilerin çalıştığı işyerlerinde uzman personeli olan, sağlık kurallarına ve çocuk gelişimine uygun koşullarda okul öncesi kurumlar, gündüz ve gece bakım evleri ve çocuk kulüpleri açılmalıdır. Çocukların bakımı için çıkarılacak sağlık karnelerinin kimin üzerine olacağı, eşlerin isteğine bırakılmalıdır.
    *Eğitim emekçilerinin konut edinmeleri ivedilikle sağlanmalı, evli, bekar dul ayrımı yapılmamalıdır.
    *Doğum, ölüm, evlilik yardımları 4 maaş tutarında olmalıdır.
    *Rapor ve izin halinde ücretlerden kesinti yapılmamalıdır.
    *Çalışanların çeşitli ödenekleri(ek ders, yolluk, sağlık vb.) zamanında ödenmelidir.
    *Zorunlu girilecek ders sayısını ve çeşidini arttıran uygulamadan vazgeçilmeli, herkese esas branşından ders verilmelidir.
    *İşyerlerinde sendikal etkinlikleri engelleyen idari baskılara son verilmeli,işyerlerinde temsilcilik odası açılmalıdır.

    -Demokratik Sorunlar ve İstemler

    *Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, grev ve toplu sözleşme hakkı içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
    *Eğitim emekçilerinin siyaset yapmasının önündeki engel kaldırılmalıdır.
    *Başta anayasa olmak üzere 12 Eylül ürünü olan tüm anti demokratik yasalar disiplin yönetmelikleri, genelgeler ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu demokratikleştirilmelidir.
    *İlksan`ın ve öğretmen evlerinin içinde bulunduğu sorunlar çözülmeli, işyerlerini düzenleyen yasalar demokratikleştirilmelidir. Bu kurumlar öğretmenlere devredilmelidir.
    *Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için pek çok eğitim çalışanı cezalandırılmış ve sürgün edilmiştir. Sürgün kararı geri alınmalı, açılan soruşturmalar durdurulmalı ve oluşan mağduriyetlerin önüne geçilmelidir.
    *MEB`nin bütün kurul ve komisyonları demokratikleştirilmelidir.

    *12 Eylül döneminde işine son verilen öğretmenler yargı kararına rağmen göreve başlatılmamıştır. Hukukun gereği bir an önce yerine getirilmeli ve bu öğretmenler göreve başlatılmalıdır.

    *1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası`na ve TCK`ye göre cezalandırılan ve mahkumiyetleri yargı kararı ile kaldırılan tüm eğitim emekçilerinin yeniden mesleğe dönmeleri sağlanmalı ve özlük hakları tanınmalıdır.
    *Milli Eğitim Bakanlığı`nın tüm kademelerinde liyakat, kariyer gibi ölçütlerin yerini, partizanlık almış ve kadrolar yetersiz kişilerle doldurulmuş. İdari kadrolarda erkek egemen bir anlayış söz konusudur. Bu anlayış terk edilmelidir.
    *Yöneticiliğe geçişte ilke olarak sınav, ek öğrenim, deneyim, başarı,adaylık dönemi ve staj gibi nitelikler aranmalıdır.
    *Okul ve kurum yöneticilerinin seçimle belirlenmesi yöntemine geçilmelidir. Okul ve kurum yöneticileri belirli ön koşulları taşıyanlar arasından öğretmen, diğer çalışanlar, veli ve öğrenci temsilcilerince seçilmelidir.
    *Mevcut yönetim kadroları, var olan ve yeni belirlenecek standartlara göre gözden geçirilmelidir.
    *Önceki dönemlerde üniversitelerin Eğitim Yönetimi ve Denetimi bölümlerinden mezun olanlardan bir kısmı siyasal tercihle müfettişlik görevine başlatılmamıştır. Bu durumdaki kişilerin mağduriyeti giderilmelidir.

     Atatürk ; “Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” demiştir fakat günümüz şartlarında anlattığımız sorunlar yüzünden öğretmenlerin işleri oldukça zorlaşmıştır.

     Tüm bu sorunların yanında bir de 140 bin öğretmen açığına rağmen açılmayan kadrolar sorunu vardır. Binlerce öğretmen işsiz dolaşmaktadır. Hükümet ise bu açıkları ücretli öğretmenlerle kapatma yolunu kullanmaktadır. Hem ücretli öğretmen olmak için eğitim fakültesi bitirme zorunluluğu yoktur. Herhangi bir bölümden mezun olması yeterlidir. Hatta ve hatta dayısı varsa okul bitirmesine bile gerek yoktur. Bu uygulama sonucunda beklide Hükümetin asıl hedeflediği şey gerçekleşti. Sonunda Milli Eğitim’de ‘imam- öğretmen” uygulamasını da başladı. Hem de geçen yıl metropol kentlerimizden biri olan İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde. Cami imamı derslere girmeye başladı ücretli öğretmen olarak. Laik, Atatürk Cumhuriyeti’nde ‘öğretmen yok’ bahanesiyle okullara imamların sokulması kabullenilecek bir durum değildir. Hükümet bu uygulamadan vazgeçmeli ve biran önce işsiz öğretmenleri işe almak için kadro açmalıdır. Böylece de “öğretmen yok” mazereti kalkar ortadan.

     Bir kurbağayı soğuk suya koyup ateşte kaynatırsanız kaçmaz, hissetmeden ölür yavaş yavaş. İşte öğretmenlerde bu suya atılmışlar. Yavaş yavaş ölmeleri bekleniyor. Fakat unutulan bir şey vardır. Öğretmenler kurbağa değillerdir, akıllı varlıklardır ve ölmeden direnmeyi, yaşamayı bileceklerdir.

     24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyoruz. Evet onlara bir gün bahşedilmiş ama öğretmen bu kadar çok sorunla boğuşurken bu günü nasıl kutlayacak tartışılır doğrusu. Tüm öğretmenlerimize kolaylıklar diliyor, Öğretmenler Günlerini kutluyorum.

     Arzu Kök

    kok.arzu@gmail.com

    MAKALE içinde yayınlandı | Yorum bırakın

    KÜLTÜR VADİSİ ‘sivil sesler sevilesi sivilceler’

    Ozlem Serin

    Sivil Sesler Sevilesi Sivilceler*
    http://sivilceyiz.wordpress.com

    *Blog’tan Bazi Yazilar*
    * Yunanistan’in Hakkari’si
    Ipsala<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/11/10/ipsala-sinir-kapisi-meric-…>
    *
    *
      Sasirmis Insanlar Memleketi
    Kiev<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/01/24/kiev-ukrayna-gezi-seyahat-…>
    *
    *
         Talat Pasa Kimdir? Yardim edin kendisi iyi midir kotu
    mudur?<http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/07/29/talat-pasa-kimdir-enver-ce…>
     <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/11/10/namik-kemal-nam-i-kemal-ay…>
     1989′da Türkiye’ye Barcelona’dan Gelen bir
    Katalan<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/11/07/turkiye-2932-yasa-1983-kur…>
     <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/11/07/turkiye-2932-yasa-1983-kur…>
      Türkiye’nin Dilinin
    Ucu<http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/08/04/turkiyenin-dilinin-ucu/>
      <http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/08/04/turkiyenin-dilinin-ucu/>
      tembel kadin mantisi –
    hinkali…<http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/06/29/tembel-kadin-mantisi-hinkali/>
      Suriye vs. Rusya – Deneysel
    Calisma<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/04/14/suriye-rusya-guzel-kadin-b…>

    <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/04/14/suriye-rusya-guzel-kadin-b…>
      Kahverengi Rotring, Monami Silgi ve Tombow
    u<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/04/05/kahverengi-rotring-monami-…>
    c

    <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/04/05/kahverengi-rotring-monami-…>
      berlin’de bir apartman
    otoparki<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/13/berlin_site_otopark_hitler…>

    <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/13/berlin_site_otopark_hitler…>
      osmanli’yi ogreniyorum
    101<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/09/osmanli-izlanda-seferi-don…>

    <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/09/osmanli-izlanda-seferi-don…>
      80′lerde kafkaslarda cocuk
    olmak…<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/08/ermenistan_azerbaycan_dagl…>

    <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/08/ermenistan_azerbaycan_dagl…>
      2 sehir, kirmizi
    florasan..<http://sivilceyiz.wordpress.com/2008/12/22/2-sehir-kirmizi-florasan/>
      moskova dunya genclik festivali
    1957<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/02/04/moskova-dunya-genclik-fest…>
    Gurbulak Sinir Kapis<http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/01/25/gurbulak-sinir-kapisi-turk…>
    i
          <http://sivilceyiz.wordpress.com/2010/01/25/gurbulak-sinir-kapisi-turk…>
           bratislava’nın sabahci
    corbacis<http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/03/28/bratislava/>
    i
           <http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/03/28/bratislava/>
           2 foto arasindaki 6
    fark<http://sivilceyiz.wordpress.com/2009/02/26/2-foto-arasindaki-6-fark/>

    Neden Sivilce?
    Blogun sivilce olmasinin farkli nedenleri var aslinda… Oncelikle sivilce
    sivil gibi dusunen, tam sivil olmayi basaramamis ama sivil gibi davranmaya
    calisan, sivil yaklasimlara sahip olmaya calisan kisilerin blogu.
    Buradakiler tamamen sivil oldugunu iddia etmiyor, olsa olsa sivilce
    olabiliriz…
    *

    Sivilce dusunenlere (civics) taa antik Yunan’da Roma Devri’nde sehir
    hayatina gecisle birlikte (civilitas) rastliyoruz aslinda.  Kendilerine ait
    bir dilleri bile var ki bu dile de Sivilce deniyor. Hatta demokrasi, hak,
    ozgurluk gibi kelimelerin hepsi bu civicus’larin dili olan Sivilce’den
    Ingilizceye Frenkceye gecmis. (Unutmadan belirtelim ayran ve yogurt da
    Turkce’den Sivilceye gecen kelimeler arasinda) Bu ilk sivilceler  ronesans
    humanizm fransiz ihtilali derken bazi bati toplumlarinda aktiflesip
    guclenmisler bazi toplumlarda ise sesini cikaramayan azinlik olarak
    kalmislar. Bir kisminda da sivil toplumcular toplumdan uzaklasmis kendi
    aralarinda yasayan izole bir komunite olmus.

    Turkiye’deki sivilcelerin tarihsel gelisimine bakarsak ilk sivilcelerin
    nereden nasil geldigini cok bilmiyoruz. Turkiye’deki sivilcelerin buyuk
    bolumu kendi dilleri olan hak temelli yaklasimi demokrasiyi unutmus,
    yardimlasma dayanisma uzerinden var olmaya calismislar. Yakin tarihe
    bakarsak Turkiye’deki sivilceler 1980′de fetret devri yasamis sonra tekrar
    yukselme donemine gecmislerdir. Turkiye’deki sivilceler su an “Projeciler
    Devri”ni yasamaktalar. Projeciler Devri bir nevi aydinlanma refah cagi lale
    devri gibi gorunse de aslinda sivil toplumcularin toplumdan ciktiklari para
    pulla birlike ne yapacaklarini sasirdiklari bir donem. Hatta bu donemde
    Sivilce diline mantiksal cerceve, carpan etkisi, surdurulebilirlik gibi
    kelimeler ekleyip halktan tamamen uzaklasmaya bambaska bir dil konusmaya
    baslamis sivilceler.

    Bu donemde piyasada cokca sivil toplumcu yetismeye baslamis. Iste bizler 80
    sonrasi sivil toplumcu sivilcelerin aktivistcelerinden don kisotcular
    boyundan geliyoruz…

    Sivilceler guclendikce ve politikalarda kararlarda soz sahibi olup yanlis
    giden birseylerde ciban gibi yukselmeye diretmeye baslayinca halk arasinda
    ve tipta en kucuk cibana da sivilce denilmeye baslanmis. Zamanla anlam
    kaymasina ugrayan bu kelime sonrasinda kucumseme ve tiksinme amaciyla
    kullanilir olmus. Bu sivil toplumcular boyledir, sivilce gibi olmadik yerden
    cikarlar patlatirsin gecer diyenler olmus. Halbuki bilmezler ki bir yerde
    sivilce cikiyorsa o gorunmeyen altta kalan saklanan ort bas edilenlerin disa
    vurumudur, ayyuka cikmasidir. bazen tek bir sivilce birseyleri degistirmek
    icin yeterli olmus bazense tek basimiza dikkate alinmiyoruz peki ya yuzlerce
    sivilce biraraya gelsek nasil olur diye aglar olusturmuslar.  Bu sivilceler
    delikanlilarin bulug caginda kendilerini kaptirdiklari bir sevdadir gelir
    gecer diyenler olmus, ama gencinden yaslisina kadinindan engellisine her
    alanda sivilceler cikmaya baslayinca artik anlasilmis ki toplumda
    sivilceleri yok sayarak devam edilemez…

    http://sivilceyiz.wordpress.com

    Genel içinde yayınlandı | Yorum bırakın

    KÜLTÜR VADİSİ’NDEN ‘KURBAN MESELESİ’

    Arzu Kaya Özok

    ———- Yönlendirilmiş ileti ———-
    Kimden: D. Ali Ercan

    KURBAN MESELESİ

    Değerli arkadaşlar, Ülkemizde tarım ve hayvancılığın nasıl geri gittiğine,
    toplumun yeterli beslenmesini sağlayacak bir ulusal  politika güdülmediğine
    işaret etmek için  kurban bayramını vesile alarak geçen yıl yazdığım yazıyı
    aşağıda tekrar  bilgilerinize sunuyorum.. *1970 lerde 1 kişiye 2 hayvan
    düşerken, şimdi 2 kişiye 1 hayvan düşüyor*..saygılarımla..æ
    **
    **
    *NÜFUS ARTIYOR, HAYVAN SAYISI GERİLİYOR.*
    *TÜİK’ten yapılan açıklamaya göre 2008 yılında büyükbaş hayvan sayısı bir
    önceki yıla göre yüzde 1,6 azalarak, 11 milyona düştü. Koyun sayısının yüzde
    6 azalarak 24 milyon baş, keçi sayısının ise yüzde 11 azalarak 6 milyon baş
    olduğu  **bildirildi. Kümes hayvanları tavuk ve ördek sayısı 2008 yılı sonu
    itibariyle bir önceki yıla göre yüzde 9 ve yüzde 2,5 oranında azalırken,
    hindi sayısı yüzde 20 ve kaz sayısı da yüzde 4 oranında artış gösterdi  2008
    de kırmızı et üretimi yüzde 16 oranında azalarak  482 bin ton oldu.  Süt
    üretimi, 2008 yılında bir önceki yıla göre yüzde 0,7 azalarak, 12 milyon
    ton   olarak gerçekleşti. Bu miktarın yüzde 92 sini inek sütü, yüzde 6 sını
    koyun sütü, yüzde 2 sini keçi sütü oluşturdu. Beyaz et üretimi, bir önceki
    yıla göre yüzde 2 artarak 1 milyon ton oldu. Bu miktarın yüzde 97 si tavuk
    eti, yüzde 3 ü hindi eti oldu. yumurta üretimi 2008 yılında 2007’ye göre
    yüzde 4 lük bir artış göstererek, yaklaşık 13 milyar  oldu..
    *Değerli arkadaşlar, Yaklaşan Kurban bayramında yine  2 milyon civarında
    hayvan boğazlanacak…* Arap/kameri takvimine göre kutlanan Dini
    bayramların mevsimlere göre sürekli değişen zamanının dengeli biyolojik
    döngüyle uyumlu olmaması ve kitle halinde hayvanların boğazlanması hayvan
    populasyonunda onarımı mümkün olmayan yıkımlara yol açmaktadır.. Son bir
    yılda kırmızı et üretimi  %16 azalmış durumda.. nüfus artışı %1,5 civarında
    olduğuna göre demektir ki hayvan katliamı çok büyük boyutlardadır.. *Umarız
    islam dinini yorumlayanlar  KURBAN kavramının ARMAĞAN olduğunu hatırlayarak,
    kanlı ritüeller yerine, dini vecibelerin daha nezih bir üslupla, kansız eda
    edilmesine önayak olurlar*

    * Edirneden Karsa kadar olan yolun 6 katı  uzun bir yol düşünün.. işte böyle
    10 bin km. uzunluktaki bir yol üzerinde, her 5 metrede bir hayvan
    boğazlanacak demektir..Yukardaki verilere göre, Türkiyede adam başı günde
    yarım yumurta, 20 g et  ve 200 g süt düşmektedir..

    Türkiye’de sığır, koyun, keçi, manda sayısı
    Kaynak: TÜİK

    Yıllar    Toplam adet   Türkiye’nin nüfusu        Kişi başına
                     milyon               milyon                 hayvan sayısı
    ——————————————————————-
    1970           71,4                  35,8                    2,00
    1980           84,6                  45,4                    1,86
    1990           63,3                  56,3                    1,12
    1995           54,9                  62,0                    0,89
    2000           46,6                  67,9                    0,69
    2005           42,5                  73,8                    0,58
    2008           40,5                  77,3                    0,52
    2010           39,7                  79,6                    0,50

    yani,  kişi başına hayvan sayısı 0,5 in altına, 1970 lerdeki değerinin
    dörtte birine düşmüştür.. Emperyalizmin bir ülkenin ekonomisini kırk yılda
    nasıl çökerttiğine tipik bir örnektir..
     Bugün ABD de 1 kg. et 5 dolar, AB de 1 kg. et 10 dolar, Türkiyede ise 15
    dolar !!

    Bir zamanlar *”Bu ülke 200 milyon insanı besler”* diye bolluk bereket
    propagandası yapanların, *”Devlet üretim yapmaz, kamu üretimini
    özelleştirmek gerekir”* diye yaygara koparanların, bir yandan da nüfus
    artışını destekleyenlerin yönetimlerinde varacağımız yer belliydi..  Bugün
    fertbaşına ortalama geliri Türkiyenin 6 katı olan ABD de * benzin *ve
    *et*Türkiyeye oranla  18 kere daha ucuz.. sömürü budur işte..
    Saygılarımla.

    -Hiçbir savunma aracına sahip olmasak bile, dişimiz tırnağımızla zayıf
    ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu
    korumayı kaçınılmaz görüyorum.  Tarih, bize vatan uğrunda canını, malını
    esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini göstermektedir. Ben hayatımı,
    hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an memleketim
    için şerefimle ölmeye hazırım.’

          Mustafa Kemal Atatürk…

    YORUM içinde yayınlandı | Yorum bırakın

    SAÇMA SÖZLER

     

    Kalsaydınız bişeyler yerdik…

    Vallaha sarıda geçtim memur bey…

    Kazanmak önemli diil mühim olan yarışmaya katılmaktı…

    Dünya ahiret bacımsın…

    Şuan 65 milyon bizi izliyor…

    Bu son sigaram…

    Bütün kadınlar güzeldir…

    İki saat kapıda bekledim, açan olmadı…

    Seni düşünmekten bütün gece gözüme uyku girmedi…

    Sen bi de beni gençliğimde görecektin…

    Ağlamıyorum… Gözüme bişey kaçtı…

    Yemezsen arkandan ağlar…

    Seni leylekler getirdi yavrum…

    Akşama erken gelicem…

    Bu aldığım en güzel hediye…

    Bi oturuşta iki büyük devirirm…

    Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için…

    Ağzıma sigara sürmedim…

    Ben almiyim rejimdeyim…

    Eee ne zaman gidiyoruz içmeye?…

    Kadınlar en çok kel erkeklerden hoşlanır…

    İşim bitsin ben seni ararım…

    Bir kez olsun yüzüm gülmedi…

    Hayatımda hiç ilaç almadım…

    İhraç fazlası bunlar…

    O elinizdeki tek kaldı, başka yok…

    Bi`tanem…

    Seni Seviyorum…

    Beni seçerseniz size…

    Ben de tam seni arayacaktım…

    Bi şey olmaz…

    Ben eski yüzücülerdenim…

    Bizi davet ettiler ama gitmedik…

    Valla bu size çok yakıştı…

    Senin annen bir melekti yavrum…

    Bana yan bakan daha anasının karnından doğmadı…

    Merak etme hayatım sekreterimi görsen çok çirkin….

    Büyük ikramiyeyi kazanmak istemiyorum önemli olan alın teri…

    Merhaba karıcım, mesai yeni bitti de…

    Üzülme sevgilim evlenince anneni yanımıza alırız…

    Evi boşaltın! Almanya`dan oğlum geliyor…

    İki gözüm önüme aksın ki…

    Kilolarımla barışığım ben böyle mutluyum!

    Formu doldurun biz sizi ararız

    Bu sene üniversite soruları çok basitti, keşke sınava girseydim…

    Ben her bahar aşık olurum…

    Gerçek aşkı sende buldum…

    2 saat bekledim…Gelmedin!

    Üşüyorsan ceketimi alabilirsiniz…

    Seni anlıyorum.

    Hatırası var, bunu sana veremem…

    Arkasından değil, burda olsa yüzüne de söylerim

    Her bedene uyar bu…

    Gol atmayı sevmiyorum.Asist yapmak daha çok hoşuma gidiyor.

    Senin eline kimse su dökemez..

    Öğretmenin vurduğu yerde gül biter

    Şöyle bir arabam olsun milyarlarca borcum olsun…

    Benim için önemli olan ruh güzelliği

    Hediye olmasa inan verirdim.

    Bi arkadaşa bakıp çıkıcam, istersen kimlik bırakayım…

    Mektup gelmedi mi? Ama ben kendi elimle postaya attım…

    Belki biraz sıktı ama hiç merak etmeyin kullandıkça açılır…

    Kitaplarıma bir daha bakayım ama kitabı sana verdiğimden eminim…

    Onun için bişeyler yapmayı çok isterdim… Ama malesef… Elimden bişey gelmez…

    Sensizlik canıma tak etti…

    Ben hiç yalan söylemem

    Akşam elektrikler kesildi, dersimi yapamadım…

    Bunun garantisi biziz abi…

    Telefon şehirlerarasına kapalı

    Ben zaten böyle olacağını biliyordum…

    Bi kereden bişey olmaz.

    Biz sadece arkadaşız.

    Kuran çarpsın bu son sigaram

    Son biletler bunlar

    Hiç acıtmayacak.

    Genel içinde yayınlandı | Yorum bırakın

    EV BAKLAVASI

    Ev Baklavası

    EV BAKLAVASI

          

         
      Ev Baklavası Listesi  
         
      Malzemeler:
    2. su bardağı süt
    1. su bardağı zeytinyağı
    1. yumurta
    1. çay kaşığı karbonata
    1. çay kaşığı tuz,
    yarım kilo tereyağ
    İçi için: ceviz,  açmak için nişasta
     alana kadar un
     
    Şerbeti için:
     6. su bardak su
    5.  su bardağı şeker
    yarım limon suyu
     
         

     

    Yapılışı:

    malzemelerle hamur yoğrulur  yumuşak olmalı, hamurları
    ceviz büyüklüğün de bezeler haline getirip üzerine ıslak bez örtülür. Biraz
    dinlendirdikten sonra nişastayla bezeler tek tek açılır aralarına nişastası bol koyulup
    merdaneyle 15 tanesini birden açabilirsiniz.Ben 45 tane beze yapıp üç defada açıyorum ama büyük açtığım için
    tepsiye sığmadığından kenarlarını kesip tekrar içine kapatıyorum sonrada istediğiniz şekilde kesebilirsiniz.
    Kestikten sonra kızgın tereyağını üzerine gezdiriyorum ve en önemli kısmı yani pişirmesi:) ben soğuk fırına
    atıp 200 derecede pişiriyorum ama  pembeleşince fırını kapatıyorum 20 dakika
    sonra tekrar açıyorum  bu işlemi 3 kez yapıyorum iyice pişsin diye:) ve baklava sıcakken şerbetini
    soğuk olarak döküyorum sonuç resimdeki gibi işte Afiyet olsun
    ( anlatım tarzım için kusura bakmayın pek iyi sayılmam:)

       
    YAŞAM içinde yayınlandı | Yorum bırakın